Cihân âşık

Nihân ettim kelâmım, gerçi mâ’nâ âşikâr oldu
Söz oldu perde-i hüsnün, o perde vasf-ı yâr oldu

Dil derdine derman-ı devâdır Aşk-ı Muhammed (sav)
Uşşaka didâr sub-hu mesa ismi Muhammed (sav)

Cinlerle beşer vechine hayrandır ol Şâhın
Cennet bağının goncasıdır ruy-i Muhammed (sav)
Hep dertli gönüller gece gündüz Aşıktır ol Şâha
Aşıkların kıblesidir şehri Muhammed (sav)

“Göz seni görmeli, ağız seni söylemeli; bütün deniz kıyılarında seni beklemeli…”deyu Habib-i Kibriya Hazretleri’ne arz-ı muhabbet demlerinden âşık-ı sâdıklara, bezm-i vaslın neş’esinden, gaşyolan mestânelere “su” niyyetine huuu

Lebin vasfında sultanım dehan aşık, zeban aşık
Sana ey mihr-i tâ’bânım zemîn aşık, zaman aşık
Vücud-ı aleme bâis vücudun olduğu zahir
Mine’l-evvel ile’l-ahir sana kevn ü mekan aşık
Eğer mahfî eğer peyda ve ger akıl eğer şeyda
Senin şevkin ile cana, nihan aşık iyan aşık
Gören aşık cemal-i ba-kemalin görmeyen aşık
O gül ruhsara billahi Hüdavend-i cihan aşık

Gönüllerin dizginini elinde tutan Yüce Rabbim’in, gönüllerimizi Resulullah aşkıyla diriltmesini niyazıyla huu

Küfrân-ı Nimet

Ey mânâ sofrasının misâfiri can,
…Nihâyet o gün (dünyâda faydalandığınız) nîmetlerden elbette ve elbette hesâba çekileceksiniz. [Tekâsür, 8]

Gül-i gülzâr-ı kelâm-ı kadîm
Bismillâhirrahmânirrahîm

Yâ İlâhi başlayalım İsm-i Bismillâh ile
Bu duaya el açalım İsm-i Bismillâh ile
Sen kabul eyle duamız Besmele hürmetine
Aşkını eyle müyesser yâ İlâhe’l-âlemin

Serlevha olsun deyu nakşettiğimiz ayet-i kerime nâzil olduğunda Zübeyr (r.a) Hz. Peygambere: “Bize hangi nimetler sorulacak: Bütün yiyeceğimiz iki kara şeyden (hurma ve su) ibaret. Kılıçlarımız ise her zaman yanımızda (sürekli tehlike içindeyiz) diye sorunca: “Haberiniz olsun ki ileride, nail olacağınız birçok nimetler olacaktır” buyurmuştun ya: El-hak öyledir nice nimetlere gark olduk da kıymetini bilip şükrünü edadan aciz düştük, senin nimetlerini yiyip sana isyankâr olduk diye affına geldik…

Bilmemki hangi nimetini sayarak başlasak… Daha 14 asır evvelinden, gözünün nuru emanetlerin, Ehl-i Beyt’in ilk nazlı çiçekleri, öpüp kokladığın reyhanları, Fatıma’t-üz Zehrâ’nın körpecik fidanlarına küfranı nimet eyledik, koruyamadık, böyle bir Mâh-ı muharrem-i mâtem’de bahar-ı gülşen-i gâm eyledik…

Gözüm ki kâne boyandı şerâbı neyleyeyim
Ciğer ki odlara yandı, kebâbı neyleyeyim
Ne yâre yaradı cismim ne bana bilmem hiç!
İlâhi ben bu bir avuç turâbı neyleyeyim
[265. Mestmp3]

İşte ahval-i perişanımıza Hazreti Saffet’in bu nutku şerifi pek muvâfık düştü.

Bu dünya hayatı bir rüyaya benzer. Rüyada yersin, içersin, zengin olursun, uyanınca bakarsın ki elde bir şey yok, yine açsın, yine züğürt… Rüyadaki oyun ve eğlencelere pek yaman aldandık el-medet… Ten kafesinden ayrılanlar, el-aman nerdesiniz?

Aşkın kime yâr olur dâim işi zâr olur
Dinmez gözünün yaşı yanar içi nâr olur

Kanatları henüz teşekkül etmemiş bir kuş yavrusu, uçmaya kalkışacak olsa düşer ve yırtıcı bir kedinin lokması olur… Kanatları teşekkül edince de yükseklere zahmetsizce uçar. Yükselerek uçmayı öğrenen bir kuş, hedefe ulaşamazsa da topraktan kurtulmayı öğrenmiştir ya. Sen de rûhunu bedenden kurtarıp uçmayı öğren. Gördüğün renkler, şekiller, tattığın lezzetler, zevkler sana kalmaz. Bütün gönül darlıkları dünyaya bağlandığın nisbettedir. Bunları düşünüp anladığın gün, gam ve üzüntün kalmayacaktır! [Hz. Pir Mevlana]

Bu vesile ile size ufak bir hikâye, bir hikmet levhası arz edeyim: Bir avcı av peşinde koşar, yorulur ve nihayet avını yakalar. O, ben kovaladım, yakaladım, vurdum der durur. Av da ona sesleniyor: “Be hey şaşkın, ben Rabbimden emir aldım da sana gözüktüm. Yani sen beni avlamadan evvel ben seni avladım; senin evinde namazında niyazında bir kadın var onun canı keklik yani beni istedi. Ben de kendimi ona kurban ediyorum.”

Bir kul istediği şeyi kendi aklınca ister amma Cenab-ı Allah verdi mi kendi azameti nispetinde verir. Kulun çok farz ettiği şey Hakkın nazarında ehemmiyetsizdir. Her şeyi bırak O’na teslim ol!

Bilmem bu haftaki şu kadarcık mektubun neresindedir nasibiniz amma kısmet işte bize sözü bu taraftan yazdıran da o taraftan okutan, ihtiyaç sahibine duyuran da ancak O!

Leyla’yı aşkın senin her kimi Mecnun eder
Firkat oduna yanup her gece bima
̂r olur

Sabah olunca bekçiler sokaklardan çekilirler, Siz azımızı çoğa sayın emi; yüksek müsaadelerinizle…

“Yarın, öbür gün” diye diye şu yankesici nefis, ömürleri aşırır durur. Zavallı insan, senin bütün ömrün ancak bugünkü yaşadığın ömürdür, başka gün degil! Geçip giden dünü de gelmesi şüpheli olan yarını da düşünme! Bugününü iyi kullan, dînî ve insanî vazifelerini bugün yap, yarına bırakma, aklını başına al da hileci nefsin vadesine inanma! Benlikten, varlıktan kemerini çöz, bunlardan kendini kurtar da, hizmet kemerini kuşan, sana yabancı olan nefisten uzaklaş! Göklerdeki, yerlerdeki eserlerde görülen değişmeyi, halden hale girmeyi görmüyor musun? Sen de ibadetle, insanî vazife ile kendini yenile! Bugünün dünkü gününden daha iyi olsun! [Hz. Pir Mevlana]

Rabbimiz bizleri kendisine yaklaştıracak her vesîleyi lâyıkıyla değerlendirebilen, basîret, firâset ve gayret ehli kullarından kılsın. Üzerimizdeki vakt-i şeriflerin değerini bilip israftan uzak bir ömür sürerek, iç ve dış âlemimizde dengeyi tesis edebilmemizi ve lutfettiği zaman nîmetini hayr u hasenâtla tezyîn edebilmemizi cümlemize nasîb eylesin!

Âmîn bi hakkı Bismillahirrahmanirrahim ve bi hakkı ehl-i beyt ve bi hürmeti nuru cemali seyyidil murselin El-fâtiha

Muhabbet-i Ehli beyt-i Mustafa üzerlerimize sâyebân,
Vakt-i şerif, sebeb-i gufran, aleme bayram olan Cuma,
Mah-ı matem olan Muharrem-i Haram,
ömür ve şahsiyetlerimiz, ahir ve akibet,
zahir ve batınlarımız hayrola,


Aşk ola, aşk ile dola, Aşkullah,
Muhabbettullah, Marifetullah,
Şevkullah ve Zikrullah gönüllere nakşola erenler

Umalım ki Mevlam söylediklerimizi önce bize duyursun,
sonra ihtiyacı olanlara tesir buyursun. . .

Sözü çok olanın, yalanı dahi çok olur imiş;
Yüksek müsaadelerinizle

Mevlam ateş-i aşkınızı ziyâde eylesin
Gam ve telaş sizlerden uzak olsun da
huzur bulasınız efendim

Tasavvuf Vaktidir

(Dünyanın fânî nîmetleri elinden alınacak) âhiret yolcusuna,
Rabbinin adını zikret ve her şeyden kendini çekerek yalnız O’na yönel! [Müzzemmil, 8]

Harâb oldu gönül yâ Rab, evindir ânı tamir et…

Tüketti sanma hezâran, hikâyet-i aşkı
O kıssadan dahi söylenmedik neler kaldı
hezâran: bülbüller

Madem “Cân yine bülbül oldu” mihmânı olduğumuz dem bu dem ve fırsat elde iken hediyemizi ikram ile başlayalım söze: 254. Mestmp3

Aah zaman, gül yaprağına düşen bir kar tanesi gibi çabucak erir. Ramazan-ı şerif de, ömür de böyledir.Ancak biz aciz kullarına dünya ile alışverişi sürsün diye uzunmuş gibi gelir. Kuran ve Oruç ile infâk ayı bildiğimiz sebeb-i gufranımız Ramazan’ın da çoğu gitti azı kaldı erenlerim… Nedendir bilinmez yolun yarısını geçtiğinde can hüzünlenir, bir ayrılık heyecanıdır başlar…

Ektik, ektik, yetişecek,
Çoğu gitti, azı kaldı.
Bütün yollar bitişecek,
Çoğu gitti, azı kaldı.

Kur’an-ı Kerim okumakla ne büyük bir nimete nâil olduk. Güzeller güzeli Cenab-ı Hakk’ın lütfuna bak ki bizim ağzımızdan kelamını çıkartıveriyor. Kıraat ederken daima böye bir lütfa mazhar olduğumuz için hamd ü sena duygularıyla niyaz etmek gerek.

Hoş safalar vermiş bize vaslın şerbeti
Ey mübarek sabr-ı âli, şehr-i gufran elveda

Oruç nefsi Allah Teâlâ’nın rızası için helâlden dahî alıkoymak değil midir? Nefis iştihasını Allah Teâlâ’ya kurbiyyet (yakınlık) için tehir eden (erteleyen) rahmanî hudutlar içerisinde rahîmiyyet kokuları alırsın. Hal sahibi zatlar mâsivaya oruçludurlar. Şöyle beyân edelim: Nasıl ki bir insan oruçlu iken iftar vaktine kadar kendisini nimetlerden alıkoyar (haşa nimetlerden alıkoyar dedik fakat esasında en büyük nimet imandır) Fâni olan ikramları bâki olan ikrama değişmeyeceğini fiilen gösterir. Amma düşün ki bir adam imsak ettiği vakitte ağzıyla bir şey yemese de iftar vaktine kadar hep “Ah keşke yemek olsaydı, ah keşke şunu yeseydim, şunu işleseydim şöyle etseydim” dese o orucun feyzini alabilir mi? Alamaz. Demek ki kalbinde niyetle başladığı o amel ifsad olmasın (bozulmasın) diye o niyete uygun amel ve ahvâl içinde olmalı. Peki bir kişi Allah Teala’ya muhabbet ve kurbiyyet niyetinde ise artık masivaya (Allah’ın gayrında olan şeylere) meyleder ve yalanıp durursa kalbindeki bu imsak layıkıyla iftara erişir mi?

Kim, faziletine inanarak ve karşılığını Allah’tan bekleyerek ramazan orucunu tutarsa, geçmiş günahları bağışlanır. [Buhârî, Savm, 6]

Oruç der ki: “Oruç tutan can, helalden bile çekindi, bil ki harama varmasına artık imkan yok!” Zekat der ki: “Kendi malını bile muhtac olana veriyor, artık kendisiyle aynı yolda olandan nasıl çalar!”

Oruç seni gün gibi gönlü aydın, canı safa bir hale kor. Sonra da padişah ile buluşma olan bayram gününde varlığını kurban eder, seni varlıktan ve benlikten kurtarır. [Hz. Pir Mevlana]

Hazret-i Âişe (ra) annemiz anlatıyor: “Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ramazan ayında ibâdet husûsunda diğer aylarda görülmeyen bir gayret içerisinde olurdu. ramazan’ın son on gününde ise kendisini çok daha fazla ibâdete verirdi. Bu günlerde geceyi ihyâ eder, âilesini uyandırır ve izârını bağlardı. (Yâni ibâdet için hazırlıklarını tamamlar ve büyük bir azimle Hakk’a yönelirdi.) [Müslim, İ’tikâf, 8]

Hayatın türlü meşgaleleri içerisinde meydana gelen niyet sapmalarının düzeltilmesi, bozulan yönlerin ıslâhı ve insanın bütün varlığıyla Allah’a yönelip rızâ-yı Bârî’yi kazanmaya çalışması ancak i’tikâf gibi bir ibadet ile gerçekleşebilir. İtikâf mü’mini aynı zamanda, Rabbinden başka dostun bulunmadığı kabir yalnızlığına alıştırır. Bu da ancak oruçla gerçekleşebileceği için, oruç günlerinin en efdali olan Ramazan’ın son on gününde emredilmiştir. İ’tikafa giren can, kalbini dünyadan ayırmak ve nefsini Mevlâ’ya teslim etmekle, Kerîm olan Allah’ın kapısına mülâzim(yapışmış), hal diliyle, “Rabbim beni mağfiret etmedikçe ben bu kapıdan ayrılmam.” demiş olur.

Bizi hiç ihmal etmediği bir sünneti olan, böylesi lâtif bir ibadet; “İ’tikaf” ile tanıştıran, numune-i imtisâlimiz, Habib-i Kibriya Efendimize, Cenab-ı Hakk’ın salat ü selamları adedince salat ü selam olsun.

Cemâlin hüsnüne canlar fedâdır yâ Resûlallah
Kelâmın kalb û ruha hoş gıdâdır yâ Resûlallah

Nimetlerine, ihsanlarına nâil olunca, Allâh’a şükret; lütfunu gördüğün kişiye de teşekkür et, onu an! İşte bu yüzdendir ki, Cenâb-ı Hak; «Peygamber’e salevât getirin!» buyurdu. Çünkü Hazret-i Muhammed (sav) mü’minlerin dönüp başvurdukları, müstesnâ ve emsalsiz varlıktır! [Hz. Pir Mevlana]

Canını Allah’a, gününü mescide bağlayan bir i’tikaf ehli, adeta ihtiyacı giderilinceye kadar büyük bir zatın kapısında bekleyen ve ısrarla dileğini tekrarlayan kimseye benzer, insan, dünyanın her türlü aldatıcı, çarpıcı süs ve alayişinden, gam ve telaşından uzaklaşma imkanı bulur. Gözünü gönlüne çevirme, kalbinin ve vicdanının sesini duyma fırsatı elde eder. Oruçla birlikte incelen cesedini, saflaşan ruhunu yaratılışının sırrına yönlendirme zeminine kavuşur. Kulluğun en devamlı ve en anlamlı olduğu haller bu hallerdir. Oruç, i’tikâf, sahur, iftar, mukabele, sadaka, hayrât ve hasenât… Bunlar, özellikle Ramazanda yoğunlaştığı için Ramazan kulluğun zirveye ulaştığı bereket ve rahmet mevsimidir, tasavvuf iklimidir.

Tasavvuf, dinimizin özü ve gerçek anlamı; asıl gaye olan insân-ı kâmil olmanın yolu ve yöntemidir. Özetle tasavvuf tüm devirlerde olduğu gibi hatta onlardan da fazla, yirminci yüzyılın şu stresli, sinirli, gerilimli, bunalımlı, şüpheci, aceleci, dertli, hasta ve bedbaht insanının da “nerede?” diye gece gündüz aradığı, yalan yanlış yerlerden sağlamaya çalıştığı gerçek mutluluğun ilahî yolu ve anahtarıdır.

O halde sen de ey can! Bu önemli ve hayati konuya ciddiyetle eğil, bu nurlu ilahî yola gir, iki cihan saadetini bul!

Herkes, her şey, Sen’i arıyor; Senin evinde i’tikafa girmiş, Senin kereminin, lütfunun kabesine yüzlerini dönmüşler, ibadet ediyorlar! Bazen çeng gibi, kapının önünde Sana rüku etmekte, bazen ney gibi, Senin nefesinin ümidi ile kamet getirmektedir! Yeter ey akıl! Artık, bu hüzünlü feryadı bırak; acıklı hikayeyi söyleme! Cesur olan her gönül, konuşarak değil, susarak hakikatin kokusunu alır! [Hz. Pir Mevlana]

Sen eyle ânı kim sana yaraşır,
Ben ettim ânı kim bana yaraşır!
Bizden isyân, senden ihsân!
Bizden dua, senden icabet.
Biz diken ektik, sen gül derlet yâ kerem kânı,
Yâ men izâ du’iye ecâbe ve izâ sü’ile a’tâ!

يامن إذا دعوية إجاب و إذا سأل أعطاء
(Ey dua edildiğinde icâbet eden, istenildiğinde ihsan eden Allahım)

Bizleri râzı olduğun hâl üzre eyle, kalplerimizdeki mâsiva muhabbetini ihrac eyle, sâdırlarımızâ ilhamat-ı Rabbaniyye’ni isâl eyleyiver!

Ya Rabbi! Niyetlerimizi, düşüncelerimizi, hislerimizi ve davranışlarımızı rızâ-yı Bârîn ile te’lîf eyle! Hayatımızı dâimî bir kulluk vecdiyle sonsuz bir ramazan rûhâniyeti içinde yaşayabilmemizi, ilâhî dostluk ve yakınlığa nâil olarak son nefesimizi ebedî bir bayram sabahının huzur ve saâdetiyle verebilmemizi nasîb ve müyesser eyle!

Yâ Rabbî! Peygamberler Sultânı Efendimiz’e ümmet olma şerefinin şükrünü lâyıkıyla îfâ edebilmeyi cümlemize nasîb eyle! Üzerimizdeki nîmetlerini artır! Ya Rabbi! Bizleri Şehr-i Ramazan’ın emsali kesiresi ile müşerref eyle, şikayetinden emin şefaatine nail eyle!

Ya Rabbi! Bizleri “günleri bitti diye değil” de Ramazanın hükmünün yerine getirilmesi ile “hale erdik” diye hakiki bayram eden aşık-ı sâdıklar zümresiyle haşr u cem eyle!

Savm u tesbîhimizi eyleye lutfuyla kabûl
İki âlemde nasîb ede visâline vüsûl

Hamiş: Efendim, “şu insanlar bizim şerrimizden emin olsunlar” diye bayrama erinceye kadar göz ve gönül aydınlığımızın mescidine misafir olacağız. Aksayacak mektuplar için peşinen özür beyan eder, kusurların affını taleb ederiz. Aşk olsun, huu

Günahkârım kusûrum çok derd-i ihsânına geldim
Senin affın günahkara atâdır yâ Resûlallah

Muhabbet-i Ehli beyt-i Mustafa üzerlerimize sâyebân,
Vakt-i şerif, sebeb-i gufran, aleme bayram olan Cuma,
Ümid-i gufran olan Ramazan-ı Şerif, Hakiki Bayram,
ömür ve şahsiyetlerimiz, ahir ve akibet,
zahir ve batınlarımız hayrola…

Aşk ola, aşk ile dola, Aşkullah,
Muhabbettullah, Marifetullah,
Şevkullah ve Zikrullah gönüllere nakşola erenler

Umalım ki Mevlam söylediklerimizi önce bize duyursun,
sonra ihtiyacı olanlara tesir buyursun. . .

Sözü çok olanın, yalanı dahi çok olur imiş;
Yüksek müsaadelerinizle

Mevlam ateş-i aşkınızı ziyâde eylesin
Gam ve telaş sizlerden uzak olsun da
huzur bulasınız efendim