Nefs ayıpları


O, hikmeti dilediğine verir. Kendisine hikmet verilen kimseye ise, gerçekten pek büyük bir hayır verilmiştir. Bunu ancak sağduyu sahipleri düşünüp anlarlar. [Bakara, 269]

İbn-i Atâullah el-İskenderî Hazretleri’nin meşhur eserinin ismi “Hikem” dir. “Hikmet” kelimesinin çoğulu olan “Hikem” “Hikmetler” mânâsınadır. Hikmet, neyin doğru neyin yanlış olduğunu anlamaya yarayan derin ve yararlı bilgi demektir. Bilgili olmanın en çok değer verilen tarafı, insanlığa yararlı olmaktır. Hz. Peygamber, faydalı bilgi istemeyi tavsiye etmiş, bizzat kendisi de Allah’tan bu dilekte bulunmuştur.

Büyük hakîmlerden Atâullah* Hazretlerinin marifet ve hakikat taliplerine çok özlü ve pek değerli nasihatler ihtiva eden eşsiz eserine dair yaptığımız derslerden gönlümüzü çelen hikmetlerinden:

33. HİKMET

Ey mürid, içindeki gizli ayıpları keşfetmeye çalışman, senden perdelenmiş olan gaybları araştırmaktan daha hayırlıdır

Talebkâr-ı guyûb olmakten elbet
‘Uyûb-ı zâtını bilmek evlâdır

(Gizli ilimleri bilmekten ise kendi ayıplarını bilmek daha iyidir.)

İnsanın riya, kötü ahlak, müdahane (dalkavukluk: hatır için hakhın gayrısını söylemek) ve hubb-u makam(baş olmayı sevmek) gibi nefsani zaaflarını anlayarak riyâzet, mücahede ve ibadetle bunları gidermeye çalışması kuşkusuz kader sırları, ledünni marifet ve keramet gibi melekut alemine ait sırları müşahede etmesinden daha hayırlıdır. Zira ayıpları gidermek Hakk’ı istemenin gereğidir, gaybları keşfetmek ise nefsin emelidir. Çünkü gaybî sırların keşfini arzulayarak ibadet etmek, ilahi rızayı amaçlayan kulluğa zıt bir şeydir.  Kerametin esnekliğine mübtela olan gönül de vuslat zevkinden mahrum kalır.

İnsan-ı kamile lazım olan ise, keramet istemek değil, istikamete rağbet etmektir. Zira keramet kul isteği, istikamet Rab isteğidir. Kulluk vazifesinin tam olarak yerine getirilmesi için Rabb’in isteği tercih olunmalıdır. İstikametin elde edilmesi için de nefsani ayıpları görmek ve giderilmesine gayret gösterilmek gerekir ki, bunların afetlerinden ameller kurtulsun, gelen haller saf ve katışıksız olsun. Dahası zât âyinesinden cehil ve gurur tozları silinsin; varidat silsilesinden şerli hususlar kesilmiş olsun.

Nitekim, “Men arefe nefsehu fekad arefe Rabbehu!” hadis-i şerifinin yüksek manasınca, Allahü Tela’yı bilmek için lazım olan nefsi bilmektir, ifadesinden kastedilen şey de nefsani kusurları bilip gidermeye çalışarak kemale erilmesi ve Zülcelal’in nurunun müşahede edilmesidir.

Nefs ayıplarını bilmek için dört yol gösterilmiştir:

1) Kâmil mürşidler: İrşad eteğine sarılanları Hak yoluna yöneltir, nefs ayıplarını ve şehvet tehlikelerini gösterirler. Kendisi irşada muhtaç olan sahte şeyhlerin bu hususta yeri olmadığı açıktır.

2) Sâdık ve iyi huylu arkadaş: Sohbet ve öğütleriyle arkadaşını ayıplardan ve amel noksanlıklarından, davranış bozukluklarından kurtarır. Sevgileri ve dostlukları nefsanî olan çıkar peşindeki zamane kardeşleri lazım değildir.

3) Ayıp arayan düşmanlar: Bunlar düşmanlık ettikleri kimselerin daima ayıplarını yüzüne vurur ve noksanlıklarını ortaya dökerler. Onların dillerinden korunmak ve kurtulmak için kötü sıfat ve ayıplarını bırakmaya gayret ettirirler.

İmam Şafiî “Dostumdan ziyade düşmanın benim için hayırlıdır. Çünkü dost, ayıplarımı örter ve beni eksik bırakır. Düşmanım ise ayıplarımı söyleyip noksanlarımı göstereceğinden beni olgunlaştırır.” buyurmuştur.

4) Halka karışmak: İnsan başkalarında gördüğü iyi halleri elde etmeye böylece eksikliklerini gidermeye çalışır. İnsan kendisine cahil denilmesinden hoşlanmaz. Çünkü ilmin olgunluk, cahilliğin noksanlık olduğunu bilir. O yüzden kötü ahlaklılar da iyi ahlakı sever, ister ve taklid ederler. İnsan halk arasında iyiliği kötülükle kıyaslayarak fıtrat gereği iyi ve güzel olana meyleder.

Hazreti Lokman’a edebi kimden öğrendiği sual edildiğinde;

“Edebi, edepsizlerden öğrendim. Halkın edepsizliğinden rahatsız oldukça edebe sarıldım.” buyurmuştur.

Bu dört tezkiye (arınma, temizlenme) sebebinden birincisi bulunursa diğerlerine pek lüzum kalmaz.

Benî İsrail zahidleirnden biri, her sene yalnız altı gün dışında , yetmiş senesini oruç tutarak geçirmiş. Bir gün Cenab-ı Hakk’a “şeytanın nasıl aldattığını öğrenmek” için  dua etmiş. Duasında ısrar etmişse de dileği kabul edilmemiş.

Bir kere de içine dönüp “kendi hatalarımı bilsem ayıplarımı düzeltsem daha iyi olur” diyerek istiğfar edince Hakk katında bu son istiğfarının yetmiş senelik ibadetinden daha makbul olduğu ilham edilmiş, basireti açılarak şeytanın hileleri kendisine gösterilmiştir.

Çeşm-i insaf gibi kâmile mizân olmaz
Kişi noksânını bilmek gibi irfân olmaz

* İslam Tasavvuf Tarihinde ayrıcalıklı bir yere sahip bulunan, H. VII asrın sonlarında Mısır’da yetişen ve Şazeli Tarikatının üçüncü büyük şahsiyeti olan İbn Ataullah, “Hikem’ül Atâiyye” adlı eseriyle meşhurdur. Eserlerinde Tasavvufun en derin hakikatlerine temas etmekle beraber, bazı sûfilerin tartışmalara konu olan görüşlerine yer vermemiştir. Adı Ahmed olup İbn Ataullah lakabıyla tanınmıştır. Dedesi olan Abdulkerim, Maliki mezhebinin önemli fakihlerinden biridir. Ebu Hasan-ı Şazeli (1197-1258) hazretlerinin halifesi Endülüslü Ebu Abbas-ı Mürsi’den ve daha sonra Yakut-i Arşi’den (Allah sırlarını yüceltsin) feyz almıştır. Vaaz ve sohbetleriyle halkı derinden etkileyen  İbn Ataullah hazretleri 1309 (H.709) senesinde Mısır’da vefat etmiş olup kabr-i şerifi Karafe mezarlığındadır.

2 thoughts on “Nefs ayıpları

  1. Büyük hakîmlerden Atâullah Hazretlerinin marifet ve hakikat taliplerine çok özlü ve pek değerli nasihatler ihtiva eden eşsiz eseri ‘’El-Hikem’’ hakkında mutasavvıflar, ‘’Namazda Kur’an’dan başka bir kitap okumak caiz olsaydı, ‘Hikem’ okunurdu. Dediler.

    Nesiller boyunca okunan, hikmet bahçelerinin kapısını aralayan, İslam âleminde pek çok şerhleri yapılan Hikem-i Atâiyye’nin en kapsamlı Türkçe şerhi ise son dönem büyük Osmanlı âlimlerinden Kastamonolu Seyyid Hafız Ahmet Mahir Efendi’ye ait olan Hikem-i Atâiye Şerhidir. 34. HİKEM’inde, Yüce Üstad, Sîdî İbn Ataullah (Allah ondan razı olsun) şöyle der.

    34. HİKMET
    Hak Teâlâ örtülü değildir, sen onu görmekten perdelisin. Zira eşyadan bir şey O’nu perdeleseydi, O’nun varlığını kuşatmış olurdu. O’nu hasr eden, kısıtlayan ise O’nu kahreder. Kahir ancak Hak’tır. Bilmiyormusun ”O kulları üzerine hâkimdir, kahredicidir.” [En’am/18]

    Değil mahcûb-ı eşya Hazreti Hak
    Ana mahcub nazardan sensin ancak

    Eğer olsaydı Hak mahcûb-ı eşya
    Hicâbı setr ederdi anı zîra

    Anın’çün varsa mefrûz olsa sâtir
    Olur sâtir vücûd-ı Hakk’ı hâsır

    Olur kahir olan bir şey’i hâsır
    Hüdâ’dır halbuki âlemde Kahir

    Gözlere apaçık zâhir olan Hak Teâlâ örtülü değildir. Perdeli olan ancak nefsanî sıfatlarla sıfatlı olan insandır. Hakk’a kavuşmak isteyen kimsenin öncelikle nefsanî sıfatlardan ve tabiî kesafetinden temizlenmesi gerekir. Hak Teâla vacibü’l-vücûd olduğundan O’nun perdelenmesi muhaldir. İnsan ise ‘’var gibi görünen yok’’ olduğundan örtülür, kaybolur. Hakk’a bir şey perde olsaydı Hakk’ın varlığını kısıtlardı. Kısıtlayan ise kısıtladığına tasarruf eder, hükmü altında tutar, kahreder. Hâlbuki kahredici Hak’tır.

    Ayetteki üstünlük mekân üstünlüğü değil, mekânet ve celâlet üstünlüğüdür.

    Yokluk hicaptır. Hicaptan ibaret olan yoklukla zuhurun tâ kendisi olan varlık arasında münasebet yoktur. Yine de hak Teâlâ dilediği kimseden, dilediği şekilde, dilediği zamanda yokluk perdesini kaldırır. Gözünü şuhûd nuruyla aydınlatır ve hicabın nerede ve kimde olduğunu gösterir.

    ‘’O’nun benzeri yoktur. O işitir ve görür.’’ [Şûra/11]

    Hıyre-çeşm etti beni berk-i ruhu tutmuş meğer
    Mihre karşı ol meh-i nâ-mihribân âyineyi

    Yanağının parlaklığı gözümü kamaştırdı. Meğer o merhametsiz ay [sevgili] aynayı güneşe karşı tutmuş.

    Ey Canlar,
    Bizler sizlerden çok hoşnud ve râzıyız. Güzeller güzeli Mevlâmız da sizlerden râzı ve hoşnud olsun. Ruh-i Resûlullah’ın bizlerden hoşnud ve râzı olmasını, Cenâb-ı Hakk’tan taklidlerimizi tahkîk eylemesini niyâz ederiz..

    Mevlam halinizi ve hallerinizi her zaman, hayr üzre, iyi ahvâle tahvil eylesin,
    Kusurumuz olmuşsa da af ve helallik dileriz..

    Çok söz yalansız olmaz derler;
    Çok değerli müsaadelerinizle

    Vakt-i şerifleriniz hayr olsun
    Hoş kalın, hoş olun, hayırla görüşelim efendim!

    Fakîr Nâyi Selçuk Yekeler
    msn: verlag27@hotmail.com

Söyleyecek sözüm var...

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.